-
YARISI
Gecenin yarısı, neresi bölünürken uykularım gecenin iki yarımdan ibaret olmadığını anladım binlerceydi bir gece keder binlerce özlemek binlerce ne geceyi bölebildim ne özlemi ne de kederi ikiye seni bulunca yarısını sana veresiye Kasımın başı uçlarında sen varmışsın gibi kestirdim saçlarımı ellerim üşüyor Not: Kavlen Dergisi 10.sayıda yayınlanmıştır.
-
Ruth
dur ruth,aşkın karanlık yüzünde dur, öylece.hep.böyle dursun aşk her zaman hayatında.karanlık yüzünde dur aşkın,sus. tamamı buydu, de.bütün yavanlığıyla süren insanlarınkuytularında kal. orda kal.unut ruth,unut senben sürdürürüm kalan kısmını, hattın bu ucunukervanlar ve sahraylakendime de sana da ağlarım.sen sus ruth, sen konuşma,sen yavan hayata katılorda sürdür mutsuzluğunu.sahra nasılsa geçeceğin yer değil.ah, ruth, hâlâ sevgili ruth,ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep.isteseydim kolayca ortaya çıkardı.istemedim. senin kendinden kaçırdığın şeyleriben nasıl ortaya koyardım!sen kendini kandırıyordun,seyircin oldumyalanlarını oynayışını seyrettim.son âna dek.kendini ikna ettiysen beni de ikna etistedim.ruth, mutsuz meleğim.sen inandırmakla, inandırmamak arasındakio siyah noktada durdun.bunun adı işte: zulümdü.bu zulümde sen beni bütün uçlarımdan çarmıha gerdin.ben bütün uçlarımı kanatarak kopardım kendimi ordan.tekrar tekrar,tekrar tekrar kanattım ruth,senin istediğinden…
-
Beklenti
Beklentilerim var, evet. Hayattan, kendimden, sevdiklerimden ve hatta gün içinde temas ettiğim ve yakın olmadığım insanlardan bile beklediklerim var. Ve beklentiyi lanetleyenlerin aksine sağlıklı olanın bu olduğuna, her ilişkinin temelinde beklentiler olduğuna inanıyorum. Bu beklentileri meşru bir zemine oturtabilmek de o ilişkinin sağlıklı ve uzun soluklu olmasını sağlıyor. Bir ilişki tesis etmek ve sürdürmek zor. Uyumlanmak ve kendinden taviz vermek arasındaki sınırı çizmek zor. Uyum güzel, başkasına yük olmamak, kimsenin üzerinde baskı yaratmamak, birini kaybetmemek için olmazsa olmazlarından vazgeçmek güzel değil. Uyum sağlamaya kodlanmış kadınlar hep kendi önceliklerine ihanet etmenin doğurduğu bir kaygı taşıyor. O kaygı bir tümsek, takılıp düşüyoruz. Bu sefer düştüğümüz yerden elimizde bir avuç öfke ile kalkmayı…
-
Olacak olan…
Bir gece önce geç bir saatte tatilden dönmüş, ertesi gün çalışmıştım, yorgundum. Didem'i çok özlemiştim fakat o gece aramızda olamayacaktı. Hava gereğinden fazla sıcak, sokaklar gereğinden fazla kalabalık, saçlarımın rengi gereğinden fazla açıktı. Vapur beklenenden erken kalktı, adaya varmamız beklenenden uzun sürdü, yol boyu rüzgar beklendiği kadar esmedi. Güneş yüzümde beklediğimden çok iz bırakmıştı, sıcaktan ve nemden akan fondöten lekeleri beklendiği kadar kapatamıyordu. Didem'in yokluğu beklenenden erken ve yoğun hissediliyordu. Ve fakat üzerinden handiyse 2 gün geçmiş olmasına rağmen bu sabah hala ''Bu seferlik böyle olsun'' diyerek başladığımız geceki mutluluğumuzu konuşuyoruz. Bazen hiçbir şey gerektiği kadar ya da beklendiği gibi olmaz. Olduğu kadar olur ve en güzeli odur. Olacağına varmasına…
-
Umduğumuzdan güzel geçsin yaz…
Haziran’ın ilk günlerinde burada olmayı ve bir mevsimin büyümeye başlamasını izlemeyi seviyorum. Çiçeğe durmuş nar ağaçlarını, her yazın başında nar çiçeği rengine yeniden hayran olmayı Ağustosun sıcağına gölgesini büyüterek hazırlanan asmayı Boyuna bosuna bakmadan dallarını elmalarla yoran bodur elma ağacını Dut ağacının altındaki, düşen karadutların renkleriyle desenlenmiş ahşap masayı Issız kumsalı Kumsalda onarılmayı bekleyen salıncağı Şimdilik gölgesinden başka kimsesi olmayan şemsiyeyi Bu sakinliği seviyorum. Dün gece rakı masası dut ağacının altına kuruldu, sonraki sefer muhtemelen o rakı asmanın gölgesinde içilecek. Çiçekler nara, elmalar kırmızıya dönecek. Salıncak için mutlaka sıra beklenecek. Bir yaz daha gözümün önünde büyüyecek. Ve ben yine her halini seveceğim.
-
TANIK
Uzun bir yolculuktan sonra yol boyunca size eşlik eden insanlarla farklı yönlere yürümeye başladığınızda yolculuğunuzun tanığını kaybetmiş oluyorsunuz. Oysa tanıklık mühim… Yolun başında kim olduğunuzun, sonunda kime dönüştüğünüzün, kaçıncı adımda yorulduğunuzun, kaç defa yanlış yola saptığınızın, kaybolunca ne yaptığınızın bilinmesi, yolda size refakat edenlerin ve yolun bir yerinde terk edenlerin tanınması önemli. “Asıl olan ne yaşadığın değil nasıl hatırladığındır” derler. İşimize geldiği gibi hatırlamaya meyyal olduğumuzda hakikati anımsatmak için… Bazen öyle hadiseler vuku bulur ki inanmak için şahit gerekir, yaşanmışa ikna etmek için… Parantez açmaya gerek duymadan ve alt yazısız konuşabilmek için. Fakat bazen Didem’in dediği gibi olur; “Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı. Kitaplar, aşk, her şey. Her…
-
Gidiyorum
Herkesin içindeki iyiliği uyandıramayacağımı öğrenmiş ya da herkesin içindeki iyiliği benimle paylaşmak istemeyeceğini kabullenmiş olarak, kendime dair bu yersiz özgüveni terk ederek gidiyorum. Dışarısı yaptıklarının sorumluluğunu almak istemeyenlerle, kendi mazeretlerine ikna olanlar ve başkasını suçlamanın konforuna saklananlarla dolu. Ben içime gidiyorum. Çok kalabalıktım, bulandı sularım. Herkese yetemeyeceğimi, bazılarını mutlu edemeyeceğimi anlamış olarak, bu lüzumsuz çabayı terk ederek gidiyorum. Durulmaya, sonsuz alternatiflerin arasından “bir tane” olma umuduna gidiyorum. Canım acımamış gibi yapmayı bırakarak, herkese meram anlatmaya çalışmaktan vazgeçerek, her ne demekse “güçlü olma” halinden pes ederek gidiyorum. Ciğeri beş para etmezlere canımı yakacak kadar yakınıma gelme fırsatı verdiğime köpek gibi pişman olmaya, kendimi suçlamaya, doyasıya üzülmeye gidiyorum. Geçen gece tenimin altına…
-
KETUM
Bu geceŞeffaf tenimin altına ince bir perde dokudumİnce fakat ketumOrta yerde kustukları hırslarınıKırgınlık kılıfına sardıkları kıskançlıklarınıKüskünce ördümUcuna suskunluktan saydam bir düğümSıkıca örtündüm Demek ben içimi hep yanlış yere döktüm Göremezsiniz artıkYüzüme vurduğunuz karanlığımıÖrtündümGöremezsiniz artıkIşığım da perdenin ardında kaldıOysa nasıl övünürdüm Sayenizde, büyüdüm.
-
SANAT ve UMUT
Yeni yerler görüp evime döndükten sonra kendime beni geri çağıran yerleri sorarım. Nereye tekrar gitmek, mümkün olsa nerede bir süre yaşamak, nereyi ancak lokallerin bilebileceği şekilde öğrenmek isterim? Portofino’nun, Como’nun olağanüstü güzelliğine rağmen bu sefer kendimi en çok St Paul de Vence’ın dar sokaklarında hayâl ettim. Sanatın iddiasını ve gösterişini sade bir elegansla özümsemiş 3500 kişilik küçücük bir köy. Chagall’ın 20 yıl yaşadığı, Picasso’nun, Sartre’ın, Matisse’in yaratımlarına ilham veren bu yerde her adımda bir sanat galerisi, her köşede bir hoşluk çıkıyor karşınıza. Sanat etrafındaki her şeyi doğal bir zarafetle güzelleştiriyor, yukarı çekiyor. Az önce Konfüçyüs’ün ögretilerini anlatan bir kitapta şunu okudum:”Sanat evrene soru sorma biçimidir. İnsanın var oluş amacını, fıtratını,…
-
Niyet Oku’ma
Ben bir “niyet okuyucu” değilim. Okumayı beceremediğimden değil, tercih etmediğimden. Niyet okumadaki “bak ben senin dile getirmediklerini anlamakta ne kadar da mahirim” kibrini kendime pek de yakıştırmadığımdan. Alt metin okumaya çalışırken çok yorulduğumdan ve Ahmet Hamdi’nin dediği gibi “Hayatı güçlestiren şeylerden hoşlanacak yaşta olmadığımdan.” Niyet okuyucuların düştüğü büyük tuzakları, yanlış okunan niyetlerin sapasağlam bağları nasıl sabırla ve ustalıkla zedelediğini, kopardığını gördüğümden. İmaları, dolaylamaları, hele laf sokmaları gereksiz bulurum. İletişimde netliğe inanırım. Niyet okumam; beyanı esas alırım. Bence siz de bir deneyin.





















