• DENEME

    LİZBON

    Merdivenlerini,dar sokaklarını,sokaklarının güzel adlarını,renklerini,güneş ışıklarının sokaklarla ve renklerle oynadığı oyunları,duvarları süsleyen seramikleri,rengarenk kapıları,damağımdaki tatları,Sangrianın beyaz olanını,Fado’nun içime düşürdüğü hüznü,sokak şarkıcılarını; özellikle Io’yu,hiç plan yapmadan saatlerce yürümeyi,yolun bizi yürüdükçe daha güzel bir yere ulaştıracağına inanmayı,her yeri görme telaşına kapılmak yerine yine geleceğiz umuduna tutunmayı,evrenin Nepalli bir kadın aracılığıyla bizimle hem de ana dilimizde konuşmasınıçok sevdim. Not: Bu coğrafyada, (çok mütevazı olamayacağım) iletişim yeteneği yüksek bir avuç insan olarak neden zorlandığımızın sebeplerini de anlayıp tecrübelerimi alıp cebime koyarak döndüm. Kısa – uzun, amatör – profesyonel, her iletişim ve ilişkide muhatabın insan olduğunu, bunun bir paylaşım olduğunu, paylaşımların, sağlıklı ve özenli iletişimin insana iyi geldiğini bilenlerin burada da çoğalması dileğiyle…

  • DENEME

    BAYRAM

    Rabelais bir romanında ”Herkes kendi yükseğinden itilince incinir.” diyor. Yükseklik eşiğimizi, direnme gücümüzü sınamayanlarla, her irtifada sırtımızı rahatça dönebildiklerimizle birlikte geçen her gün, ‘dayanabilen’ değil, ‘kıyılamayan’ olduğumuz her yakınlık bayram… Umuda yas tutturanlardan sıyrılıp umut verenlerle kurulan her yeni bağ bayram… “Kendine fazla hakim olmak övülmesin” diyor Nihan Kaya. İçimizden geldiği gibi olabilmek uğrunda feda ettiklerimizden sonra yanımızda kalan, anlama çabası içinde olan kalpler, sırtımızı sıvazlayan eller bayram… Yaseminin kokusuna, lale bahçelerine, mor salkımların kucağına uyandığımız, adım adım yaza yürüdüğümüz bu mevsimin her günü bayram… Nicelerine sağlıkla 🌸

  • ŞİİR

    METRUK

    Sen yoktun, ben İkimizden metruk bir şehir kurdum Bir kış boyu her gece Farklı sokağında uyudum Uyandım, kayboldum Uyandım, kayboldum Not: Edebi Dergi Nisan sayısında yayınlanmıştır. Photo by Jay Vulture.

  • DENEME

    14 MART

    Bazen dünya şirazesinden çıkar. Kötülük ete kemiğe bürünür, pervasız, fütursuz, hadsiz olur. Kötülük canilerin ayağında bir tekme olur, 19 yaşında bir çocuğun canını alır, maden faciası sonrası bir maden işçisinin daha ne kadar yanabileceğini bilmediğimiz canını yakar, küçücük savunmasız bir cana 6 dakika boyunca vahşice işkence eder. Kötülük güzel ülkemde nedense cezasız kalır! Dünya kötülüğün kucağında savrulurken iyi insanlar da dengesini korumakta zorlanır bazen. Özünden, değerlerinden uzaklaşır. Böyle zamanlarda hekimlik bizim kerteriz noktamızdır. Hava sislendiğinde, deniz dalgalandığında bize nerede olmamız gerektiğini gösteren deniz feneridir. Denizdeki tek gemi, gemideki tek kaptan olmaktan korkmamanın, kimseye muhtaç olmamanın güvencesidir. Kim olduğumuz kadar yola çıkarken kim olmayı hedeflediğimizi, kim olmak istediğimizi hatırlatan aynadır. Hekimlik…

  • DENEME

    YENİDEN

    "Biz kırıldık daha da kırılırız Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü Hırsız da bilmiyor çaldığını" diyor Yarımada'da Cemal Süreya. Daha ziyade kırıldım sanıyorum ama yeri geldi hırsız da oldum ve kimbilir belki katil de. Fakat bilmeyen olmadım hiç. Çaldığımı da öldürdüğümü de bildim. Bilerek yapmadım ama yaptıktan sonra fark ettim. Acısını çektim, pişmanlığını yaşadım, gözyaşını döktüm. Muhattabından özrünü, Yaradan'dan affını diledim. Pişmanlığım bir yaraya merhem oldu mu bilmem ama olsun istedim. Ne yaşarsak, ne kadar güzel yaşarsak yaşayalım perde kapanmadan önceki son sahne ile mühürlenir tüm oyun. Sahici bir farkındalık, samimi bir özür, içten bir pişmanlık oyunun devamına yeterli olamasa da senaryoyu zihnimizde geriye dönük tekrar kurgulamaya, anıları nizami, insanları güzel…

  • DENEME

    Bana doğru…

    Her gün şeyhine giden bir derviş varmış. Bir gün: "Efendim, kırk yıldır her gün size geliyorum." demiş. Şeyhi de demiş ki: "Ah evlat! Keşke kırk yıldır her gün bana geleceğine, bir gün de kendine gideydin." Uzunca zaman "kendine gidemeyenlerle" meşgul olmuşum. Biri yolu kendi bulur umuduyla sabırla beklemişim, bir diğerinin uzattığını zannettiğim elinden tutup yolculuğuna eşlik etmek istemişim, birine hiç dinlemediğini ya da anlamadığını çok geç fark ettiğim ipuçları fısıldamışım. Aynı yerde duralım, aynı manzaraya bakalım diye yola niyet etmemişleri çekiştirip yorduğum da olmuş, acemisi olduğum sokaklarda kendi yükümden fazlasını taşıyıp yorulduğum da... Ben kendime yaklaşmak için yorulmalıymışım zira. Heveslerimin ve haddinden fazla iyi niyetlerimin sivri köşelerini törpülemeli, aklıma düşen…

  • DENEME

    KUYU

    Kuyuya düşmüş birini kuyunun başından “yukarı çık, çık yukarı” diye seslenerek kurtaramazsınız. Kuyunun başında durup “Ben sana buralarda dolaşma, buralar tekinsiz demiştim” ya da “Ama sen de hiç önüne bakmıyorsun canım , böyle olacağı belliydi” diyerek yardımcı olamazsınız. Eleştirmeye, tavsiye vermeye ve hatta birine yardıma niyetleniyorsanız evvela sırtınızdaki üstenci hırkayı çıkarıp yavaşça yere bırakacaksınız. Sonra elinize kalınca bir ip alıp kuyuya sarkıtacak hatta daha iyisi belinize bağlayıp  kuyuya, düşenin yanına ineceksiniz. Kucaklayıp çıkabiliyorsanız ne alâ… Eleştiri ve tavsiye bilgelik gerektirir. Neyi, hangi tonda ve ne zaman söyleyeceğini bilmek gerektirir. Talep edilmiyorsa, şartlar mecbur bırakmıyorsa veya yeterli içsel derinliğe ulaşılamıyorsa lütfen yeltenmeyiniz. Kuyunun dibinde sessizce oturup beklemek kuru gürültüye maruz kalmaktan…

  • DENEME

    Çok, Az

    Bazı "çok"lar yük insana, Ben bu yılı azalarak bitiriyorum. Düşünmenin, Zannetmenin, Konuşmanın, Paylaşmanın, Çabanın Ve insanların fazlasını terk ettim, yeni bir yıla azalarak yürüyorum. Yeni yılı "Bir şey yapmadan sessizce otur, Bahar gelir, otlar kendiliğinden biter..." diyen bir Zen şiiri gibi sakin ve umutlu bekliyorum. Bir şey yapmadan sessizce otur, Bahar gelir, otlar kendiliğinden biter...

  • DENEME

    MERAK

    Her güzel şey ön yargısız bir merakla başlıyor.“Bilmiyorum, denemek isterim.” kadar heyecan verici bir cümle yok mesela. “Dinlemek, izlemek, görmek, gitmek, gezmek, tatmak, tanımak, tanışmak isterim” kadar heyecan verici bir şey yok. “Hadi” diyen, yol bilen, yol gösteren, yol açan biri kadar özel kimse yok. Her yeni deneyim kalıcı bir zevke dönüşmüyor elbette hayatımızda fakat muhakkak farklı bir pencere açıyor, perspektifi genişletiyor, manzarayı değiştiriyor. Keyif almadığınız bir deneyim bile kıymetli çünkü bence insanın ne istediğinden emin olması için önce ne istemediğini öğrenmesi gerekiyor. Bir insanın yaşamını zenginleştiren temel duygunun merak olduğuna inanıyorum. Kimin ne yaptığına, ne giydiğine ya da ne dediğine dair sığ bir merak değil… Doğaya, tarihe, sanata, insan…

  • DENEME

    Ayrıkotu

    “Sevmeye hazır kişi, kaçınılmaz biçimde acı çekmeye de hazırlıklı olmalıdır çünkü varoluşun çeliskileri içinde acı çekmeden sevmek hemen hemen olanaksızdır. Bu yüzden sevmek büyük cesaret, cesaretlerin en büyüğünü ister.” diyor Margit Schreiner. Yakınlık kurmaktan korkanların, kalplerinin etrafına ördükleri duvarların arkasına saklanan kaçakların hüküm sürdüğü bu devirde bu cesareti gösterebilenleri anlamak zor, anlıyorum. Issız ve donuk ruhların makbul sayıldığı bu çağda manâ aramak, anlam yüklemek, sevmeyi denemek, bir başkasının sevgi dilini öğrenmeye niyet etmek, çaba ve sabır göstermek zahmetli, biliyorum. İnsanın kendine söylediği yalanların sıcak ve yumuşak yatağından kalkıp belki de ayaza çıkacak bir yola adım atmayı göze almasını beklemek naiflikten öte, görüyorum. Yarım kalmışların, hüsranla bitmişlerin yükünden kurtulamama aczi içinde…