Ayrıkotu
“Sevmeye hazır kişi, kaçınılmaz biçimde acı çekmeye de hazırlıklı olmalıdır çünkü varoluşun çeliskileri içinde acı çekmeden sevmek hemen hemen olanaksızdır. Bu yüzden sevmek büyük cesaret, cesaretlerin en büyüğünü ister.” diyor Margit Schreiner.
Yakınlık kurmaktan korkanların, kalplerinin etrafına ördükleri duvarların arkasına saklanan kaçakların hüküm sürdüğü bu devirde bu cesareti gösterebilenleri anlamak zor, anlıyorum.
Issız ve donuk ruhların makbul sayıldığı bu çağda manâ aramak, anlam yüklemek, sevmeyi denemek, bir başkasının sevgi dilini öğrenmeye niyet etmek, çaba ve sabır göstermek zahmetli, biliyorum.
İnsanın kendine söylediği yalanların sıcak ve yumuşak yatağından kalkıp belki de ayaza çıkacak bir yola adım atmayı göze almasını beklemek naiflikten öte, görüyorum.
Yarım kalmışların, hüsranla bitmişlerin yükünden kurtulamama aczi içinde olup o ağırlığı bugüne taşıyarak başkasına yüklemeye niyetlenmek haksızlık, üzülüyorum (aciz olana elbette).
Kuru Otlar Üstüne filminde “Dünyada güzel olan her şey daha insana ulaşamadan insanın kendi ördüğü ağlara takılıp kalıyor.” diyor NBC. Kendi ördükleri ağlara takılanlar tanıdım, affediyorum.
Oysa bana sorarsanız yaşamak bağ kurmaktan ve hissetmekten, bana sorarsanız yaşamak sevmekten ibaret.
El yazısı ile mektuplar, şiirler yazmak
Cebinde renkli not kağıtları taşımak
Biraz eğilebilmek yaşamak
Hep dik tuttuğun başını sevmek uğrunda biraz eğebilmek
Göze almak
Hata yapmak, pişman olmak
Tövbe etmek, yemin bozmak
Yolda olmak, kaybolmak, yol bulmak
Umut etmek, inanmak
İnanmaktan ve ummaktan vazgeçmeyi reddetmek
Umudun üstüne şüphenin gölgesi düşerse güzel vedalaşmak
Her dem başka bi ezgi içimizde yaşamak, bazen hevesli, bazen kederli ve fakat susmayan, susturulamayan inadına bir ezgi…


