DENEME

Bir pazar günü

Istiklal’den Galata’ya doğru yürürken bunu niye yıllardır yapmadığımı düşündüm. Kalabalığın içinde kimseye aldırış etmeden durdum, Galata kulesini izledim, fotoğrafını da çekmeden tüm dikkatimi ona vererek sadece izledim. Galata köprüsüne inen yokuşu yürürken içimden “şimdi oldu” dedim. Bir hafta önce Moda sokaklarında avare dolaşırken de bu his gelmişti; “evet, oluyor”. Istanbul ve ben ilk kez bu kadar yakınız, ilk defa niyetimden emin, ilk defa onu keşfetmeme ve olduğu haliyle kendini bana teslim etmeye hazır… Merakımı ve hevesimi ilk defa özgür bırakmışım ben de, yorgunluklara, tereddütlere pabuç bırakmamış, sokaklarında kaybolmaktan korkmamışım.

Bir yandan neden bu kadar beklediğimi düşünürken bir yandan da “iyi ki şimdi” diyorum bana eşlik edenlere baktıkça. Cezayir sokağa inerken yol üstünde görüp yemek için oturduğumuz küçücük italyan restoranının adını, oradaki insanların sıcaklığını, duvardaki Sophia Loren posterini, restoranın müdavimi bir italyan yardımcı teknik direktörün hep oturduğu sandalyede oturuyor olmanın yarattığı tatlı heyecanı, yol boyu bir sonraki sefer için yaptığımız planları, bu inanılmaz kalabalığı, mum yakıp dilek dilediğimiz, Noel arefesinde ışıl ışıl süslenmiş kiliseyi ve bahçesindeki kocaman çam ağacını, tuzlu karamelli dondurmanın tadını, Karaköy iskelesindeki balık ekmek kokusunu, vapurda kafa kafaya verip izledikleri büyülü İstanbul manzarasını benimle hatırlayacaklarını düşündükçe “iyi ki” diyorum.

Her şey zamanını bekliyor, iyi ki…