Bazen eksik bir şey oluyor.
Ya hiç olmamış ya da o kadar uzun zaman eksik kalmış ki yokluğuna alışılmış, boşluğu kanıksanmış...
Adını koyamadığın, farkına varamadığın boşluğa adrese teslim bir özlem gelip yerleşiyor bir gün.
İki gündür bir "hâl"i özlüyorum. "Eksik bir uzvun hayalet ağrısı" gibi yazmıştım geçen hafta bir öyküde. Kendini gerçekleştiren kehanet oldu.
Eksik bir uzvun hayalet ağrısı gibi, o "hâl"in yokluğu içimi sızlatıyor.
Ezberimdeki cümlelere kelimeler ekliyor, öznelerini değiştiriyorum. "Sen halledersin." in öznesini 1.tekil şahsa çevirip sonundaki nokta yerine virgül koyuyorum. Virgülün peşine 3 kelime ekliyorum "Sen düşünme artık."
Güneş tutuldu ya dün, sanırsın ben güneşi elimle tuttum, öyle yandı canım. Bütünün hayrına niyetler tutacakmışız, öyle yazıyor astrolojiden anlayan spiritüeller. Elime kalem alıp dua niyetine bildiğim bütün kalıp cümleleri ters yüz ediyorum. Bana bir hayrı dokunursa "bütünün hayrına" katkı sağlayacağıma söz veriyorum. Sıfat takası yapıyorum, adil bir alışveriş olmuyor, bazen almadan veriyorum ama olsun...
Vazgeçtikçe hafifliyorum.
Not :
Hasta oldum.
Güneş tutuldu.
Canımdan öte biri yumuşak karnıma dokundu.
Kırıldı içimde sağlam duran can parçaları.
Sağlam durmak, güçlü olmak güzel de sağlam durmayı bırakabileceğini, böyle bir lüksün olduğunu bilmek daha güzel...
"Sen halledersin" güzel ama "Ben hallederim, sen düşünme artık" daha güzel...