SANAT ve UMUT
Yeni yerler görüp evime döndükten sonra kendime beni geri çağıran yerleri sorarım. Nereye tekrar gitmek, mümkün olsa nerede bir süre yaşamak, nereyi ancak lokallerin bilebileceği şekilde öğrenmek isterim?
Portofino’nun, Como’nun olağanüstü güzelliğine rağmen bu sefer kendimi en çok St Paul de Vence’ın dar sokaklarında hayâl ettim. Sanatın iddiasını ve gösterişini sade bir elegansla özümsemiş 3500 kişilik küçücük bir köy. Chagall’ın 20 yıl yaşadığı, Picasso’nun, Sartre’ın, Matisse’in yaratımlarına ilham veren bu yerde her adımda bir sanat galerisi, her köşede bir hoşluk çıkıyor karşınıza. Sanat etrafındaki her şeyi doğal bir zarafetle güzelleştiriyor, yukarı çekiyor.
Az önce Konfüçyüs’ün ögretilerini anlatan bir kitapta şunu okudum:”Sanat evrene soru sorma biçimidir. İnsanın var oluş amacını, fıtratını, defolarını, toplumu, bireyi ve bunların hepsini içine alan evreni değerlendirmek ancak sanatla mümkündür. Refah seviyemizi büyük ölçüde belli eden de sanatla ilgilenen kişi sayısıdır. Adaletsizliğin hüküm sürdüğü, cehaletin prim yaptığı ve insanların elzem ihtiyaçlarına odaklandığı toplumlarda sanat gereksiz ve kifayetsiz bir uğraş gibi algılanır. Oysa sanat insanın kendi içine yapacağı yolculuğun en önemli adımıdır. Müziğin ritmi, dansın ahengi ve şiirdeki kafiye doğadaki dengenin bir karşılığıdır.”
Çocuklarımızın gelecek kaygısından kurtulup sanatla yoğrularak büyüyeceği, sanata da çocuģa da gereken özenin gösterileceği bir Türkiye’ye 3 hafta kaldı.
Umutla…


